Hangi Ürünlerin KDV’si %20 Oldu? Tüketiciye Yansıyan Gerçekler
Son zamanlarda yapılan vergi düzenlemeleri, özellikle de KDV oranındaki değişiklikler, gündemi epey meşgul ediyor. Ekonominin zaten zorlu olduğu bu dönemde, KDV oranlarındaki artış ya da değişim, hem cebimize hem de alışveriş alışkanlıklarımıza doğrudan yansıyor. Ama işin gerçeği şu ki; bu kadar sık yapılan değişiklikler, genelde sadece yerel esnafı ve tüketiciyi değil, ekonomiyi genel olarak da zorluyor. Peki, hangi ürünlerin KDV’si %20 oldu? Gelin, bu konuya cesurca bir bakalım.
%20 KDV: Yükselen Bir Gerçek
İlk bakışta, birçok üründe KDV oranının %20’ye çıkarılması, sıradan bir tüketici için daha fazla para harcamak anlamına geliyor. Bu oran, çok sayıda ürün için hayat pahalılığını doğrudan etkileyen bir yük. Özellikle gıda, elektronik eşya, içki gibi temel ihtiyaçlar ve lüks tüketim malları arasındaki bu artış, cebimizdeki paranın hızla buharlaşmasına neden oluyor. Bu değişikliklerin gerçek etkisini hissetmeye başladıkça, her şeyin ne kadar “günlük” ve “ufak” göründüğü hakkında daha çok düşünüyor insan.
Fakat, sadece bu oranı basitçe artırmak ne kadar yerinde bir hamle? KDV oranındaki artış sadece fiyatları yükseltmekle kalmıyor; aynı zamanda enflasyonu körüklüyor. Bu da demek oluyor ki; o ünlü “fiyat artışı” sabah kahvenizin fiyatına, akşam yemeği için market alışverişine kadar her şeyi etkilemeye başlıyor. Bu da yetmezmiş gibi, özellikle gelir seviyesi düşük kesimler daha da zor durumda. Enflasyonla mücadele ederken, diğer taraftan bu tür adımlar gerçekten de ne kadar etkili?
Zayıf Yönler: Ekonomik Adaletin Çöküşü
KDV oranlarının %20’ye çıkması, yalnızca zenginleri değil, orta sınıfı ve düşük gelirli kesimleri de zor durumda bırakıyor. Lüks ürünlerin ve temel ihtiyaç maddelerinin aynı oranda vergiye tabi olması, “adil bir sistem” ilkesine ne kadar uyuyor, tartışılır. Aynı oranla hem bir çikolata hem de yeni çıkan bir telefon için ödeme yapmak, ekonomi açısından ne kadar mantıklı? Tabii ki hiçbir şekilde değil.
Bir tarafta düşük gelirli vatandaş, alım gücünü kaybetmişken; diğer tarafta lüks markaların, yeni teknoloji ürünlerinin fiyatları artmaya devam ediyor. Öyle ki, alışveriş yaparken KDV’yi hesaba katmayan bir tüketici, fiyatların gerçekten ne kadar arttığını fark etmiyor bile. Ancak yine de bir şekilde bu yükün altında kalıyor. Yani, “Ortalama bir vatandaş KDV’yi hiç hesaba katmıyor” demek de ne kadar doğru olur, diye düşünmeden edemiyorum. Ne yazık ki, cebimizden çıkan her kuruşu fark etmek zorundayız.
Güçlü Yönler: Zenginlere Mi Daha Faydalı?
Biraz da olumlu tarafından bakalım. Şimdi, düşündüğünüzde, bu artışların belki de bazı sektörlerde küçük bir canlanma yaratması mümkün. Yüksek KDV oranı, aslında devletin vergi gelirlerini artırmak için iyi bir fırsat olabilir. Yani; bir yanda daha fazla vergi toplamak, diğer yanda vergi kaçağının önüne geçmek amacıyla yapılan bu artışlar aslında bütçeye kısa vadede olumlu katkı sağlayabilir.
Tabii ki, bu artışlar tüm ekonomiyi pozitif yönde etkilemeyecek. Ancak devletin belirli alanlarda daha fazla vergi toplaması, bazı yatırımlara ve projelere kaynak yaratması açısından önemli bir adım olabilir. Öyle ki; bu artışların sosyal yardımlar veya altyapı projeleri gibi alanlarda kullanılacak olması teorik olarak daha umut verici.
Düşünmeye İten Sorular: Kim Kimin Derdinde?
Sonuçta, KDV artışı dediğimizde asıl mesele şu: Kim kazanıyor? Kim kaybediyor? Devletin aldığı ek vergi, gerçekten de toplumun yararına mı kullanılacak? Yoksa yine, büyük şirketlerin ve güçlü ekonomilerin lehine mi olacak? Bu noktada, halkın aldığı her yeni ürünle birlikte daha fazla vergi ödemesi, sonunda ekonominin daha da derinleşen sorunlarına nasıl çözüm getirebilir?
Bir başka soru da şu: Gerçekten de KDV oranları artarken, paralelinde gelir artışı beklemek gerçekçi mi? Neredeyse her gün yapılan yeni düzenlemelerle karşı karşıya kalıyoruz, ancak bu durum hepimizin cebinden bir şeylerin eksilmesine neden oluyor. Her gün biraz daha zorlaşan yaşam koşulları, bizleri daha fazla tüketmeye mi zorluyor, yoksa daha az harcama yapmaya mı?
Sonuç: KDV %20, Ama Ne Olacak?
KDV’nin %20 olması, ekonomik dengeyi sarsacak bir etki yaratıyor. Ancak bu değişiklik, sadece cebimizi boşaltmakla kalmayacak; aynı zamanda toplumda daha fazla eşitsizliği de doğuracak. Artık soruyu şöyle sormamız gerekiyor: “Bu vergiler, gerçekten de halkın faydasına mı?”
Ve son olarak, şunu belirtmeliyim ki, bu düzenlemelerle ilgili karar verirken biraz daha toplumun tamamını düşünmek, sadece belirli sektörlerin değil, her gelir seviyesinin ne durumda olduğunu görmek lazım. Yani, “daha çok vergi alırım, daha çok harcarım” mantığıyla ilerleyen ekonomi, uzun vadede hepimizi daha büyük sorunlarla karşı karşıya bırakabilir.
Bir sonraki alışverişinizde KDV’yi hesaplayarak, bir kez daha düşünün: Gerçekten de bu artışa değiyor mu?